Ortadoğu’da yaşanan her sarsıntı, küresel dengelerde yeni kırılmaların habercisidir. İsrail’in başındaki soykırımcı lider Binyamin Netanyahu, iktidarını uzatmak uğruna bir kez daha bölgeyi ateşe attı. Ancak bu sefer, attığı adımlar sadece İsrail toplumunu değil, onu destekleyen küresel aktörleri de hesaplarını yeniden gözden geçirmeye zorladı.
Donald Trump, başkanlık döneminde attığı radikal dış politika adımlarıyla sıkça gündeme gelmişti. Kudüs’ü başkent olarak tanıması, Golan Tepeleri’ni İsrail’e hediye edercesine sunması ve İran’a yönelik “maksimum baskı” politikası, Netanyahu’nun en büyük kozlarıydı. Ancak şimdi oyun değişiyor. Trump, hem İran’la müzakere masasına daha güçlü oturmak hem de Ortadoğu’da kalıcı diplomatik başarılar elde etmek istiyor. Bunun için de Netanyahu gibi savaş çığırtkanı bir müttefikten kurtulması gerektiğini gayet iyi biliyor.
Netanyahu’nun son kalkışması —ki bu bir savunma değil, açık bir saldırganlık politikasıdır— bölgesel barışı sabote ederken Trump’a da fırsat sundu. Artık Netanyahu, sadece Filistin halkına değil, bizzat İsrail toplumuna da maliyet üretiyor. ABD kamuoyunda dahi sabrı taşan çevreler, İsrail’e verilen koşulsuz desteği sorgulamaya başladı. Trump için bu, hem iç politikada bir manevra alanı hem de dış politikada yeni bir açılım imkânı demek.
İşte tam da bu noktada “İbrahim Anlaşmaları” devreye giriyor. Körfez ülkeleriyle İsrail arasında normalleşmeyi hedefleyen bu proje, Netanyahu’nun varlığıyla ciddi bir tıkanma yaşıyordu. Netanyahu sonrası bir İsrail, daha "makyajlanmış" bir yüzle Arap dünyasına sunulabilir. Böylece Trump hem arabulucu rolünü parlatacak hem de İsrail ile Körfez hattını kendi başkanlık planları için kullanabilecek.
Oyun büyük. Ama oyuncular da bir o kadar kurnaz. Netanyahu, koltuğunu korumak adına savaşı tırmandırırken aslında kendi sonunu getiren süreci de başlattı. Trump ise bu hamleyi sabırla izleyip kazanca çevirmeye hazırlanıyor. Bir taşla iki kuş: Hem İran’la pazarlıkta eli güçlenecek, hem de “Netanyahu engeli” ortadan kalkarak İbrahim Anlaşmalarının önünü açacak.
Bu kirli oyunun kurbanı ise ne yazık ki yine masum siviller. Filistinli çocuklar, İranlı gençler, İsrailli muhalifler… Siyaset sahnesinde taşlar oynanıyor ama her taşın altında bir insanlık dramı yatıyor.
Şeyda Gökten
Sorun bir taşla iki kuş değil ,sorun kafeste misali Alaycı kuşlarda.
Günümüz itibarıyla ise bu konu Papa II. John Paul’un 1999 yılında yaptığı bir açıklamada gizlidir; “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika, üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım. Asya’yı Hıristiyanlaştırmanın yolu Türkiye’den geçmektedir”
“ Hıristiyanlığın en büyük rakibi Müslümanlıktır, Müslümanlarında en kuvvetlisi Türkiye’dir. Bu hükümeti ve memleketi devirmek için Ermeni ve Rum dostlarımız tarafından o kadar kan feda edildi ki, bunlardan birçoğu İslamlara karşı mücadelede şehit oldular. Unutmayalım ki, kutsal hizmetimizin, sonuna kadar daha pek çok böyle şehit kanı akıtılacaktır. Bizim görevimiz bu fırsatı kaçırmamak ve gereğine uygun hareket etmektir.” George W. White
Emperyalist devletler Osmanlı Devleti’nde yaşayan Hıristiyan azınlıklardan birer ‘millet’ oluşturmak istediklerinden bu amaçları için açtıkları okullarda özellikle Ermeni ağırlıklı olan bir öğrenci yapısı oluşturmuşlardır. Bu okullar başta ABD olmak üzere Fransa, İngiltere, İtalya ve Avusturya öncülüğünde açılmıştır. Bu okulların ortak amacı olarak Merzifon Anadolu Koleji’nin direktörü Amerikalı George W. White’ın açıklamaları güzel bir örnektir;
Yorumlar sayısı iki görünürken yapılmış yorumları ekranda göremiyoruz ,buna bile karışanlar mı var?
Hamas neden saldırmış olabilir anladınınz mı?
Trump a saçını sallayanlara birşey yazamadın,daha sonraki dramlar da mı yazarsın?