Son günlerde sosyal medyada ve İstanbul sokaklarında dikkat çeken manzaralar, aslında çok daha derin bir sorunun göstergesi: Cadılar Bayramı (Halloween) adı altında yabancı bir kültürün, kendi toplumumuzun içine sessizce yerleşmeye başlaması. Renkli kostümler, korkutucu maskeler, makyajlarla sokaklara taşan bu kutlamalar, masum bir eğlenceden çok, kültürel bir asimilasyon sürecinin parçası haline gelmiştir.
İstanbul’un farklı bölgelerinde düzenlenen Halloween partileri, caddelere yayılan kalabalıklar, “Batı tarzı yaşamın” bir simgesi gibi lanse ediliyor. Oysa bu kutlamaların arkasında, gençlerimizi ve çocuklarımızı kendi kültürel köklerinden koparma tehlikesi yatıyor. Bir zamanlar ailelerimizin, mahallelerimizin, inançlarımızın şekillendirdiği sağlam değer yargıları; artık sosyal medya akımları, yabancı diziler ve ithal kutlamalarla yer değiştiriyor. Bu sessiz dönüşüm, milli kimliğimizin altını oymaktadır.
Halloween’in özünde; Hristiyan inançlarıyla, pagan gelenekleriyle iç içe geçmiş bir sembolizm vardır. Ölüm, ruh çağırma, büyü ve batıl inanışların harmanlandığı bir geçmişi temsil eder. Bizim inancımızda, ölüye saygı dua ile olur; ruhlar çağırılarak değil, rahmetle anılarak yad edilir. Bizim “bayram” anlayışımız, yardımlaşma, paylaşma, birlik ve berekettir. Oysa Halloween gibi günler, karanlık figürleri, korkuyu ve batıl inanışları yüceltir. Bu iki anlayış birbiriyle asla bağdaşmaz.
Ne yazık ki, bazı kesimler bu kutlamaları “modernlik” ya da “özgürlük” göstergesi gibi lanse ediyor. Oysa bu, özgürlük değil, kültürel teslimiyettir. Çünkü bu tür etkinliklerin arkasında, genç nesillerin zihin dünyasını Batı değerleriyle şekillendirme gayesi vardır. Çocuklarımıza “Cadılar Bayramı” öğretiliyor ama kendi kültürümüzdeki “Nevruz”, “Hıdırellez” ya da “Kandil” geceleri unutturuluyor. Bu bir tesadüf değildir; sistematik bir kimlik aşınmasıdır.
Bizler bu ülkenin evlatları olarak, köklerimizi unutmamalı ve bu tür kültürel istilalara karşı dimdik durmalıyız. Her toplum, kendi öz değerleriyle var olur. Bugün Batı kendi kültürünü yaymak için sinemayı, müziği, dijital platformları ve festivalleri kullanıyor. Bizim ise kendi çocuklarımıza, kendi geleneklerimizi yeniden anlatmamız, öğretmemiz gerekiyor. Eğer biz kendi kültürümüze sahip çıkmazsak, başka kültürler gelip bizi şekillendirir.
Bu noktada en büyük görev ailelere düşüyor. Çocuklarımızı ekran başında yabancı kültürlerin etkisine teslim etmek yerine, kendi milli ve manevi değerlerimizle büyütmeliyiz. Her anne baba, evladına kendi bayramlarımızın anlamını öğretmeli, bu tür yabancı kutlamalara katılımı teşvik etmek yerine bilinç kazandırmalıdır. Çünkü geleceğin temeli evde atılır.
Devletin de bu konuda etkin bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Eğitimden medyaya kadar, milli kimliği koruyacak kültürel politikalar güçlendirilmelidir. Yabancı kültürlerin sınırsızca yayılmasına izin vermek, bir milletin kendi kimliğini kaybetmesinin ilk adımıdır. Bu nedenle, Cadılar Bayramı gibi kutlamalara belirli kısıtlamalar getirilmesi, toplumsal kimliğimizin korunması açısından önemlidir.
Unutmayalım:
Kültür, sadece geçmişin mirası değil; geleceğin pusulasıdır. Eğer bu pusulayı kaybedersek, yönümüzü de kaybederiz. Cadılar Bayramı değil, millî kimliğimize sahip çıkma zamanı!
-Şeyda GÖKTEN

























