Bugün, 7 Ekim, Gazze'de trajedinin ve sistematik şiddetin başladığı gün. İnsanlık, bir kez daha tarihinin en karanlık sayfalarından birine tanıklık ediyor. Binlerce yıllık medeniyetimizde, savaşın, zulmün ve katliamların ardından ‘barış’ ve ‘insanlık’ adına yapılan çağrılar ne yazık ki hep aynı senaryolarla sonuçlandı: Güçlülerin ve işgalcilerin zulmü, sessiz bir dünya ve ezilen halkların gözyaşları.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları, sadece bir askeri müdahale değil; adaletin ve insani değerlerin yok sayıldığı, uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı, bir halkın yok edilmesine yönelik planlı bir girişimin parçasıdır. 7 Ekim’de başlayan bu saldırılar, bölgeyi daha önce benzeri görülmemiş bir soykırıma sürüklüyor. Savaşın kuralları, en temel insan hakları, bir arada yaşama iradesi, bu coğrafyada var olma mücadelesi veren insanların umudu, bir kez daha bir araya gelerek boğuluyor.
Filistin'in Varoluş Mücadelesi ve Tarihsel Kökenler
Gazze'de yaşananları anlamak için, meselenin kökenine inmek şarttır. Filistin meselesi, 1948'deki Nakba (Büyük Felaket) ile başlayan, milyonlarca insanın topraklarından zorla göç ettirildiği, evlerinin ve yaşam alanlarının gasp edildiği uzun ve acı bir sömürgeleşme sürecinin sonucudur.
Gazze, yıllardır süren abluka altındaki durumuyla, zaten dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak nitelendiriliyordu. Temel gıdaya, suya, elektriğe ve tıbbi yardıma erişimin bile kısıtlandığı bu insani kriz ortamı, son saldırılarla birlikte tam bir felakete dönüştü. Yaşananlar, anlık bir çatışma değil, tarihsel bir işgalin ve sistematik bir zulmün zirve noktasıdır. Filistin halkı, sadece hayatta kalma mücadelesi değil, aynı zamanda tarihi kimliğini, kültürünü ve toprak üzerindeki varoluş hakkını savunma mücadelesi veriyor.
Soykırımın Hukuki ve İnsani Anatomisi
Gazze’deki durumu sadece “savaş” olarak adlandırmak, insani bir bakış açısının ötesine geçmek demek olur. Bu, bir halkın varlığının ortadan kaldırılması, kültürlerinin yok edilmesi ve en temel haklarının ihlali anlamına gelir.
Uluslararası Hukuk ve Soykırım Suçu: 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, soykırımı "ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle işlenen eylemler" olarak tanımlar. Sivil yerleşim alanlarının ayrım gözetmeksizin hedef alınması, altyapının (hastaneler, okullar, fırınlar) yok edilmesi, insani yardımın engellenmesi ve zorla yerinden etme girişimleri, bu tanımın unsurlarına ürkütücü bir şekilde uymaktadır.
Savaş uçakları, bombalar ve misket bombaları kullanılarak sivil yerleşim alanları hedef alınıyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum insanlar… Hepsi bu ‘savaşın’ bir parçası olarak hayatlarını kaybediyor. Bu şiddet, sadece fiziki olarak değil, toplumun ruhunu, psikolojisini ve geleceğe dair umudunu da sistematik bir şekilde yıkıyor. Gazze’deki bu soykırım, sadece o bölgedeki halkı değil, tüm insanlık değerlerini tehdit eden bir duruma dönüşüyor.
İnsanlık Nereye: Sessizlik ve Suç Ortaklığı
Neredeyse her gün, dünyanın her köşesinde insanlar bu olayı kınayan açıklamalar yapıyor, sosyal medya üzerinden duygusal paylaşımlar yapılıyor. Ancak bu sesler ne yazık ki eyleme dönüşmüyor.
Uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler’in (BM), insan hakları örgütlerinin ve en önemlisi tüm dünyanın sessiz kaldığı bir ortamda, Gazze'deki soykırım devam ediyor. BM Güvenlik Konseyi'nin felç edilmiş durumu ve bazı küresel güçlerin açık desteği, işgalci gücü pervasızca hareket etmeye teşvik ediyor.
Bu yazıyı yazarken bile, saldırılar devam ediyor. Dünya, adeta bu durumu izliyor. Uluslararası toplumun çoğu devletin ve organizasyonların sessizliği, bu soykırıma ortak olmak demektir. Gazze’deki saldırıların en büyük suçlusu sadece işgalci güçler değil, aynı zamanda bu duruma göz yumanlardır.
Kendi içimizdeki vicdanı uyandırmazsak, bu çağda yaşadığımızı da unuturuz. Dünya ne zaman insanları bir arada tutmaya yönelik gerçek adımlar atacak?
Vicdanın Sesi Olmak
Gazze’deki soykırım, insanlık tarihinin en utanç verici kara lekelerinden biri olarak kalacaktır. Bu süreç, tüm dünya için bir dönüm noktasıdır. Gelecekteki nesiller, yaşadığımız bu kara dönemi, bir halkın yok edilmesine göz yuman bir dünya olarak hatırlayacaklar.
Şimdi, bu zulme karşı durmak, ses çıkarmak, insanların bir arada yaşama haklarını savunmak, insanlık onurunu yeniden inşa etmek bizim elimizde. Adalet, insanlık ve barış için mücadele etmek, sadece Gazze'deki halkı değil, tüm dünyayı onurlandırmak olacaktır. Aksi takdirde, yalnızca zalimin değil, sessiz kalanların da suçluluğu devam edecektir.
Zulme Karşı Duran Her Ses, Vicdanını Kaybetmemiş Bir İnsanlık Örneğidir.
-Şeyda GÖKTEN



























20 Kasım yaklaşıyor yazacağın yayınlayacağın yazı olacak mı? Şam meydan dan Kuneytra ya yürüyün dedim,siyonistler şu an nerede? abd nin silah ,mühimmat ,ekonomik desteği olmasa israil okyonusta damla değil.Mavi Marmara yı unuttuk mu?Haftalarca Katar dan özür dilediler diye yazanlar olursa sakın şaşırmamazlık olmasın. trump ne güzellemeler yaptı netenyahu ya daha 48 saat olmadı.