Türk edebiyatının iki nadide ismi; kelimeleriyle direnen, mısralarıyla yol gösteren, yüreklerinde milletin çilesini taşıyan iki mütefekkir: Abdurrahim Karakoç ve Cahit Zarifoğlu. Vefatlarının yıl dönümünde, bu iki münevver şahsiyetin şiirle yoğrulmuş dünyalarını rahmetle ve minnetle yad ediyoruz.
Abdurrahim Karakoç: Halkın Nabzı, Kalemin Vicdanı
Abdurrahim Karakoç, halk şiirinin modern zamanlardaki en gür sesi olarak kabul edilir. Onun şiiri, geleneği inkâr etmeden çağdaş gerçekliğe ses verir. Hem hece ölçüsünü ustalıkla kullanmış hem de halkın dilini edebi bir kıvama ulaştırmıştır. Mihriban şiiri ile geniş kitlelerin gönlünde taht kuran Karakoç, aşkın en saf ve içli halini, siyasetin en mert söylemini, zulmün karşısındaki en gür itirazı aynı potada eritebilmiştir. Onun şiiri; sadece bir sanat değil, aynı zamanda bir duruş, bir irfan, bir millet bilincidir. Dirilişi, halkın sesiyle ve inancıyla harmanlayan güçlü bir dava şairidir.
Cahit Zarifoğlu: Mavera’nın Hicret Yolcusu
Cahit Zarifoğlu ise edebi evrenin içsel derinliklerinde dolaşan, metafizik sancıları mısralarına taşıyan bir “kelime dervişi”dir. Mavera dergisinin kurucularından biri olan Zarifoğlu, sadece bir şair değil; aynı zamanda bir dava adamı, bir öğretmen, bir yol gösterici olarak Türk edebiyatına yön vermiştir. Şiirlerinde çağrışım gücü yüksek imgelerle ruhun labirentlerinde dolaşır. “Yedi Güzel Adam” kuşağının en özgün kalemlerinden biri olan Zarifoğlu’nun şiiri, çocuk saflığını, mümin direnişini ve medeniyet sancısını aynı çatı altında birleştirir. İns ve Yaşamak adlı eserleri onun ruh iklimini anlamak için anahtardır.
İki Yazar, Bir Ruh: Direnişin ve Umudun Kalemi
Karakoç’un halkın sesiyle harmanlanan gür söylemi ile Zarifoğlu’nun metafizik ve içe dönük şiirsel evreni, aslında aynı hakikatin iki yüzüdür. Biri meydanların sesi, diğeri tefekkürün nefesidir. Biri sözle direnmiş, diğeri suskunlukla haykırmıştır. Onları birleştiren şey; hakikatin, adaletin ve insanın yanında olma kararlılığıdır. Şiirleriyle bir çağın tanıklığını yapan bu iki değerli isim, gençliğe ve gelecek nesillere bir edebi miras bırakmakla kalmamış; aynı zamanda bir duruş, bir ahlak, bir vicdan örneği olmuştur.
Bugün onların izinden yürüyen her kalem, onların yakmış olduğu meşalenin aydınlığında yol almaktadır.
Şeyda GÖKTEN
Gazeteci- Yazar