Körlük Oyunu ve Nankörlük
Görmezden gelmek, bazen bilinçli bir tercihtir, bazen de vicdanın susturulması… Ama en acı olanı, iyiliği unutmak, vefayı bilmemek, el uzatan eli hatırlamamak ve en kötü zamanında yanında olanı iyileşince yok saymaktır. İşte bu, insanlık adına en büyük zafiyetlerden biridir: Nankörlük.
Zor gününde bir el tutar seni, kaldırır dipsiz kuyulardan. Açsan doyurur, üşüyorsan sarar, yalnızsan yoldaş olur. Ama ne zaman ki iyileşirsin, ne zaman ki ayaklarının üzerinde duracak hale gelirsin, işte o zaman vefasızlık başlar. Dün yanında olanı bugün unutursun. Dün seni ayakta tutanı bugün reddedersin. "Ben kendi kendime yetiyorum" vehmine kapılırsın. Oysa insan kendi kendine yetseydi, hiç düşer miydi?
Bazı insanlar, darda kaldığında seni baş tacı eder, ama rahata erdiğinde göz göze bile gelmez. Sanki hiç tanışmamışsınız gibi davranır. Bir zamanlar acizce uzattığı eli, şimdi büyük bir gururla geri çeker. Vefasızlık, işte tam da burada kök salar.
Oysa vefa, insan olmanın en asil erdemlerinden biridir. Vefa, unutmamaktır. Bir tebessümün hatırını bile yıllarca taşıyabilmektir. Bir yudum suyun, bir damla iyiliğin karşılığını ömür boyu minnetle anabilmektir. Ama bazılarının hafızası çok zayıftır; işlerine gelmeyen şeyleri unutmaya meyillidirler. İşte o zaman insan körlük oyununa başlar.
Gerçek körlük, gözlerin görmemesi değil, vicdanın kararmasıdır.
Gerçek nankörlük, iyiliği unutarak, el uzatanı yok saymaktır.
Gerçek kayıp, vefa duygusunu kaybetmektir.
Unutmayalım, bugün el uzatılan biz olsak da yarın uzatan biz olabiliriz. Bugün iyiliği hatırlayan biz olsak da yarın hatırlanması gereken biz olabiliriz. Vefa, yalnızca verilenin karşılığını vermek değil, insan kalabilmektir.
Ve unutulmamalıdır ki,
"Ahde vefa, insanın hem vicdan borcu hem de kişilik nişanesidir."
Kalın Sağlıcakla...
Şeyda GÖKTEN
Gazeteci-Yazar
01/02/2025